Bir adam bir kadin
Bir adam
Bir adam sevgisi hem nefes hem ölüm. Elleriyle sarıp hayat oluyor bazen, güneş bulutların arasından selam çakıyor, maviyle bütünleşiyor sevdaları. Ay ışığı düştüğünde geceye uçurumdan atmak ister gibi bırakıyor elini. Bazen eline alıyor kuklasının iplerini küçük oyunlar sergiliyor-aynaya karşı- Dolunay aynaya vuruyor ve tüm gerçekliği kusuyor. Yüzleşmekten korktulan her sey isik altında. Sahnesine vuran silüetle karşılaştığı zaman kendisi de korkuyor. Perdeyi çekip kendi karanlığına hapsoluyor. Ertesi gün sevdiği(!) kadını kucaklıyor hic birakmayacakmiscasina. Gün aydınlanıyor, sevda yeşeriyor, tutkunun kırmızı rengi yeri göğü sarıp sarmalıyor. Kadından pek bahsetmiyor gibiyiz değil mi sanki bu aşk hikayesinde aa pardon aşk demeyelim hüzün dolu bir hikayede figüran olarak kalmış. Oysa AŞK iki kişinin bir olması ne küçük oyunlar ne kaçışlarla sürüp gidecek bir yazı değil. Başrolde bir kadın ve bir adam bir olmayı anlatmalı bu yazıda. Oysa, bir adam var. Ve tüm gezegenler onun yörüngesinde dönüyor. Bir adam var kalbi karanlığa hapsolmuş sevgiden kaçan, bir adam var tüm güzellikleri yüreğinde barındıran gözleriyle ışık saçan etrafına dudaklarıyla hayat veren. Bir adam ikiye bölünmüş, griye bulanmış. Bir kadın var sevdası tüm benliğini hapsetmiş, tüm benliği ile “o”na teslim. Kukla olmaya mahkum kadın uçurum kenarında aydınlık ve karanlık yitmiş. Ya bu sevgi ikisine de nefes olmayı başaracak ya da uçurumun denizle buluştuğu yerde bitecek bu hikaye. Aşk ile nefret, ölümle yaşam, beyaz ile siyah, bütün bu zıtlıklar nasıl son buldu? Şimdilik kimse bilmiyor.

Comments
Post a Comment